Son zamanlarda ülkemizde yaşanan depremlerden sonra gerek depreme maruz kalan gerek de maruz kalmayan kişilerde korku, kaygı ve endişelerinde artış olduğu gözlemlenmektedir. Depremler, ülkemizin deprem kuşağı üzerinde olmasından dolayı insanların yaşamlarını ve düşüncelerini de etkilemektedir. Depremin kişiler üzerindeki etkileri incelendiğinde, aniden oluşumu ve sonrasındaki kişilerde oluşan yıkım, olağan yaşam çizgisinin dışında kişiyi etkilemesinden dolayı travmatik bir olay olarak kabul edilmektedir. Travma, bireyin zihinsel, ruhsal yaşamını etkileyen, günlük yaşamında olumsuz sonuçlar doğuran her türlü olay olarak tanımlanabilir. Travmayı olumsuz yaşantılardan ayıran durumlar, kişinin yaşamına ya da bedensel bütünlüğüne tehdit, şiddet ya da ölümle karşı karşıya kalmasıdır.
Depremin neden olduğu can ve mal kaybı, deprem sonrasında oluşan olumsuz yaşantılar sebebiyle etkilerinin daha uzun sürdüğü görülmektedir. Deprem travmasının oluşturduğu psikolojik sorunlar ve sıkıntılar, kişide ilerleyen zamanlarda daha sık ve tekrarlayıcı şekilde görülebilir. Anksiyete (kaygı), umutsuzluk, mutsuzluk, yoğun panik durumu, çöküntü, depresyon durumları buna örnek gösterilebilir. Deprem gibi ağır travmatik olaylar, insanlar üzerinde psikolojik etkileri farklılıklar gösterir. İnsanların travmatik olaylara verdiği tepkiler, baş etme becerileri, çözüm yolları bulma ve bu durumlarla baş etme yetilerini kullanmada birbirinden farklıdır. Çocukluk döneminde yaşanılan deprem travmaları kişiler üzerinde daha çok etki bırakmaktadır. Erken dönemde yaşanılan travmalar, insanların duygusal regulasyonunu bozmaktadır. Deprem anında çocuklar da yetişkinler gibi korku verici olaylara maruz kalabilirler. O esnada evlerin yıkıldığını, aile fertlerinin zarar gördüğünü, yaralandığını ve ailedeki ya da çevredeki insanların ölümüne şahit olabilirler. Bu durum, çevrede oluşan bu durumlara şahit olan çocuklar için büyük travma niteliği taşımaktadır.
Doğal afetlere bağlı olarak meydana gelen travma, çocukluk döneminde oluşan stresten farklıdır. Bu tür travmalar aniden oluşmaktadır. Çocuğun zihinsel ya da fiziksel olarak olaya hazırlanması mümkün değildir. Yaşanan bu olayda aileden kısa süreli ayrı kalabilir ve çocuğun endişelenmesine, kendini savunmasız hissetmesine neden olabilir. Çocuk, bu durumun yinelenebileceğinden ve ailesinden yine uzaklaşacağından korkabilir. Farklı yaştaki çocuklar, travmalara farklı tepkiler geliştirirler. Bebeklik döneminde (0-2 yaş) gereksiz telaş ve heyecan içinde olmak, uyku düzenini kaybetmek ve yeni gelişimsel görevleri yerine getirmekte zorlanmak şeklindedir. İlk çocukluk evresinde (2-6 yaş), travma sonrasında kaygılarıyla nasıl başa çıkacaklarını bilemezler. Yaşadıklarını tam anlayamadıkları gibi, ifade etmekte de zorluk yaşarlar. Bu durumda söze olmayan korku ve kaygı yaşarlar. Bu dönemde genellikle görülen tepkiler; ağlama, bağırma, aşırı bağlılık, hareketsizce titreme, davranışlarda gerileme, alt ıslatma, dışkı kaçırma, yalnızlık ve karanlıktan korkma, gece kabusları, yüksek seslere karşı hassasiyet, konuşma güçlükleri, yeme problemi şeklinde görülmektedir. Bu dönemdeki travmaya maruz kalmış çocuklar aşırı ilgi, bakım ve ebeveynlerinin dikkatinin kendi üzerlerinde olmasını ister. Son çocukluk evresinde ise (6-12 yaş) travma sonrası kaygı ve korku yoğun şekilde görülmektedir. Bu yaşlarda gerçekçi bakış açısına sahip oldukları için gerçek tehlikelerin farkına varabilirler. Ailelerinden ayrılmak istemezler çünkü okuldayken ya da dışarıdayken ‘deprem olursa’ diye korkup, kaygılanırlar. Haberleri net bir şekilde anlayıp, ölüm haberleriyle korkarlar. Bu dönemdeki çocuklar, ailelerini üzmemek için gerçek duygularını saklayabilirler. Baş ağrısı, uykuya dalmada güçlük, uyku bölünmesi, depresyon, ebeveyne aşırı düşkünlük, bulantı, ışık olmadan uyuyamama, dışkı kaçırma da diğer belirtilerdir. Okula gitmeyi red ve okul davranışlarında problemler görülmektedir.
Yetişkinlerde ise travma sonrasında; travma sonrası stres bozukluğu, dissosiyatif bozukluklar, anksiyete bozuklukları, duygu durum bozuklukları (depresyon) , somatizasyon bozuklukları, alkol ve madde kullanım bozuklukları, uyku bozuklukları, cinsel bozukluklar, yeme bozuklukları ve kişilik bozuklukları gibi psikolojik sorunlar meydana gelmektedir.
Deprem sonrasında ilk olarak kişi, sakin ve tutarlı olmak durumundadır. Yaşadığı olaylardan kaçmadan, duygularını ve düşüncelerini bastırmadan bu durumları çevresindekilerle paylaşmalıdır. Çocuklardan ayrı kalmayıp, öz bakım ihtiyaçlarını ebeveynler karşılamalıdır. Çocukların olan biteni net bir şekilde anlaması için depremin oluşumu ve etkilerini bildikleri kadarıyla açıklamalıdır. Çocuğun izlediği programların aşırı korkutucu ya da çok fazla duygusal haber olmamasına dikkat edilmelidir. Gerçek bilgiler aktaran haberler ebeveynlerle beraber izletilmelidir. Çocukların ağlamalarını önlemeden, duygu ve düşüncelerini aktarmalarına izin verilmelidir. Deprem sırasında ve sonrasında yaşadıklarını anlatmasına izin verilip, çocuklar birebir konuşulup, yapamıyorsa da hikaye yazdırılmasına yardımcı olunmalıdır. Çocuklara ‘geçti’, ‘bir şey olmaz’, ‘üzülme’ denmeyip, neler yapılabileceği noktasında konuşulmalıdır. Bu süreçte gittikçe artan ve davranışlarında bir değişiklik olmayan çocuklar için uzmandan destek alınmalıdır.