Şiddet, Dünya Sağlık Örgütü tarafından, fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir baskısına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zararlara yol açma olasılığı bulunması olarak tanımlanmaktadır. Aile içi şiddet ise çocuk, yaşlı ve özellikle eşlerin kadına uyguladığı şiddeti içeren bir terimdir. Kadına yönelik şiddet ise ülkemizde ve tüm dünyada önemli bir problemdir.
Kadına yönelik şiddet, günümüzde en çok tartışılan konuların başında gelmektedir. Kadınların en güvende olduklarını düşündükleri yerde (aile içinde) fiziksel, psikolojik, cinsel, sözel ve ekonomik şiddete maruz kalmaktadırlar. Psikolojik anlamda hepimizde var olan dürtü ‘saldırganlık’tır. Freud’a göre saldırganlık ve cinsellik, insanın doğuştan gelen iki temel dürtüsüdür. Bu eğilimler insanın toplum içinde yaşamasını zorlaştırdığı için baskı altında tutulur ve bilinçaltına atılır.
Türkiye’de kadınlara yönelik şiddet konularında çok fazla araştırma yapılmıştır ve ortaya çıkan sonuçların bazıları şunlardır. Kadına şiddetin bölgesel dağılıma bakıldığında Marmara Bölgesi’nde uygulanan şiddet oranı en fazla bölge olarak görülmektedir. Hacettepe Üniversite’nin yaptığı araştırmaya göre; kadınlar fiziksel şiddete en çok Orta Anadolu Bölgesi’nde, cinsel şiddete ise en çok Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi’nde maruz kaldığı bilinmektedir. Türkiye’de hayatının herhangi bir döneminde fiziksel şiddete maruz kaldığını belirten kadınların oranı %36’dır. Raporda dikkat çeken durumlardan bir tanesi de, yüksek eğitim almış her 5 kadından 1’i şiddete maruz kalmaktadır. Boşanmış ya da ayrı yaşayan kadınların her iki şiddete de (fiziksel, cinsel) maruz kalma yüzdesi, %57’dir. Türkiye genelinin iki katından daha fazladır.
Şiddet konusunda aile yaşantısının çok önemli olduğu defalarca yapılan araştırmalarda ortaya çıkmaktadır. Fiziksel şiddet uygulayan erkeklerin %40’ının, cinsel şiddet uygulayan erkeklerin %46’sının annesi, babasının fiziksel şiddetine maruz kalmıştır.
Eşler arasında anlaşmazlıkların üzerine yapılan araştırmada ise erkeklerin yüzde 75’inin, kadınların da yüzde 66’sının eşlerine seslerini yükselterek ve bağırarak tepki verdiğini aktarmaktadır.
Kadınların çoğu şiddetten kurtulmak için çaba harcamıyor ve çaba harcamayan kadınların yaklaşık üçte biri şiddete razı olduğunu dile getiriyor. Çaresiz kalmaları, çocukları için bu duruma katlanmaları, düzenlerinin bozulmasını istememeleri, kanunun yetersiz kalacağını düşünmeleri, durumun daha da kötüleşeceği ve gelecek konusunda belirsizlikleri şiddeti görmelerine devam ettirmelerinin sebepleri olarak sıralanabilir. Şiddetle yaşamaya alışmaya çalışmaları değersizlik ve özgüven eksikliğinin düşmesinin yanı sıra depresyon ve psikolojik rahatsızlıklara sebebiyet vermektedir.
Yaşanılan şiddet karşısında susulmamalı ve içselleştirilmemelidir. Şiddetin her türlüsü kabul edilemez. İlginç durumlardan bir tanesi de şiddet gördüğünü söyleyen kadınların yarısı, yaşadıkları fiziksel şiddeti kimseye bahsetmediklerini ifade etmişlerdir. Bu oran Doğu ve Güneydoğu’da daha da yükselmektedir.
Şiddet toplumsal bir olgudur ve evrenseldir. Tek bir nedene bağlı olarak açıklanamaz ve karmakarışıktır. Kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi ve en aza indirgenebilmesi için herkes işin ucundan tutmak zorundadır.
Toplumsal bir problem olduğu için toplumsal kurumlar iş birliği içerisinde çalışmalıdır. Kadın-erkek eşitliği ilk olarak sağlanmak zorundadır yoksa mücadelede başarılı olunması güçtür. Kadının çalışma hayatına katılması ve ekonomik anlamda bir gelirinin olması şiddetle mücadelede önemli bir unsurdur. Cinsiyet ayrımcılığını engellemeye yönelik gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı ayrımcılığı caydırıcı birtakım tedbirler alınmalıdır. Ders kitaplarında kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığı konusunda bilgiler verilmelidir ve televizyonlardaki dizilerde kadına şiddet içeren hiçbir sahne bulunmamalıdır. Aileler kızlarına evlendikten sonra da güvenmeli ve arkasında olduğunu hissettirmelidir. Erken yaşlardan itibaren aileler çocuklarına tüm canlılara karşı sevgi ve merhamet duygusunu aşılamalı ve ebeveynler çocuklarına olumlu rol model olmalıdır.