Korona virüsün yaşamı birçok yönden sarsıntıya uğrattığı gibi aile ve evlilik sürecinde de olumsuz etkileri görülmeye başlandı. Toplumsal olarak çok yeni ve sosyal etkilerini yeni yeni görmeye başladığımız bu süreçte yapılan araştırmalar ve oranlar, aile ilişkilerinde problemler yaşandığını göstermektedir. Çin’de izolasyon döneminde boşanmaların arttığı gözlemlenmektedir. Bu boşanmaların sebepleri ise birlikte vakit geçiren çiftlerin şiddetli geçimsizlik ve anlaşamama sorunlarından kaynaklandığı görülmektedir. 2019 yılında evliliklerin oranının azaldığı ve boşanmaların oranının da bir o kadar arttığı bir yıl olduğu düşünüldüğünde, karantinanın etkisiyle bu süreçte çiftler evliliklerine dikkat etmesi gerekiyor. Korona virüsün yoğun yaşandığı ülkelerden Çin’in Hubei eyaletinde Şubat 2020 raporunda, geçen yılın aynı döneminde aile içi şiddet oranlarının yüzde 300 arttığı görülmektedir. Diğer eyaletlerde ise mahkemelerde boşanma dosyasının randevuları ileriki tarihlere kadar ertelenmiş durumdaydı. İlginç olan ise karantina etkisiyle boşanma kararı alan bazı çiftlerin, boşanma gerçekleştikten sonra yeniden evlenmek istemeleridir. Bu da çiftlerin radikal ve acil karar aldıklarını, virüsün olumsuz etkilerini ve psikolojinin ne denli önemli olduğunu kanıtlamaktadır. Bu durum ülkemizde de paralel olarak seyretmektedir. Boşanmak isteyen çiftlerin sayılarında artış olduğu görülmektedir.
Aile içi iletişim, bireyler için hayati önem taşımaktadır. Aile, toplumu oluşturan en önemli ve en temel yapıdır. Aile içi dinamikler ne kadar sağlıklı ve olumlu olursa, toplum da bir o kadar sağlıklı olur. İçinde bulunduğumuz karantina süreci günden güne uzadıkça, insanlarda yarattığı stres de artıyor. Kişilerin sürekli evde ve aynı yerde kalması, birçok davranışı da rahatsız etmeye başlıyor. Kişiler birbirleriyle uğraşıyor ve bunun sonunda verim alınmıyor. Bu süreçte tahammül sınırı, empati düzeyi azalıyor ve öfke, stres, şiddet artıyor. İnsanların bu süreçte kaygı yaşamaları doğaldır fakat kaygı seviyesinin üst noktalara çıkması beraberinde stresi de getirir. Çiftler bu dönemlerde yoğun kaygı yaşamaktadır. Birbirlerine karşı stresli, şüpheci ve suçlayıcı eğiliminde olabiliyorlar. Yaşanılan uyku bozuklukları çiftleri hem birbirinden uzaklaşmaya hem de bireysel olarak sorunlar yaşamaya itmektedir. Endişeler arttığında da bağışıklık sisteminde de düşüş meydana gelmektedir. Birbirlerine karşı sesleri kolayca yükseltip bir anda kendilerini tartışmanın içinde bulabilmektedirler. Bu süreçte olabildiğince hassas konuları açmamaya, son söylenecek şeyleri ilk başta söylememeye ve acil kararlar almamaya dikkat edilmelidir.
Karantina sürecinin ciddi bir şekilde uygulanmaya başlamasıyla birlikte eşler de evden çalışma sistemine döndü ve ortak paylaşım alanları bölündü. İşsizlik ve finansal güvensizlik çatışmaları arttırdı fakat en önemlisi de eşlerin birbirlerine karşı saygıları azalmaya başladı. İlk öncelik bireysel olarak hayatta kalmak ve sonrasında bu süreci beraber yönetmek en doğal istektir. Çiftlerden birisi temizliğe ve bakıma önem vermemesi, diğer kişinin kaçınmasına sebebiyet vermektedir. Birey kendi hijyenine dikkat etmezse yakın ilişkiden de dışlanacağını bilmelidir. Bu tartışmanın sürekli yaşanması, kişinin yaşam tehlikesini de arttırdığından hayatından çıkarmak istemektedir. Diğer sebepler ise, aynı evde kalmaya devam ettikçe çiftler birbirlerinin hatalarını, eksik taraflarını kısaca olumsuz özelliklerini görmeye başlamaktadır. Bu da boşanma için risk durumudur. Çocukları olan çiftlerde ise genellikle sorunlar bakımdan ya da yardımcı olmamaktan dolayı kaynaklanmaktadır.
Stresli durumlarda kişiler farklı tepkiler göstermektedir. Bu sürecin yapıcı bir şekilde devam etmesi için sakin ve anlayışlı olmak çok önemlidir. Benmerkezci bir tutum sergilemeden empati kurarak ve paylaşım sağlayarak bu süreci atlatmak ilerisi için de yapıcı olacaktır. Bu sürecin geçici bir süreç olduğunu aileler unutmamalıdır. Kaygılar kişiselleştirilmeden duygular açıkça konuşulmalıdır. Ev içinde sürekli birlikte zaman geçirmek zorunluluğu hissetmemeli, kendilerine özel yaşam alanları oluşturmalıdırlar. Suçlayıcı olmayın, birbirinize karşı sevgi ve takdir ifadeleri kullanın. Saygıyı hiçbir zaman bitirmeyin. Size keyif veren aktiviteler yapın. Birbirinizi zorlamayın, sınırlarınızı belirleyin. Öz bakımınıza da zaman ayırın. Aşamadığınız sorunlarda online olarak da bir uzmandan destek alabileceğinizi unutmayın. Bu sürecin gelip geçici olduğunu, baki kalanın saygı ve sevgimiz olduğunu unutmayalım.