Koronavirüs salgını yaşama şeklimizi nasıl değiştirdi? Çoğumuz hayatta birçok zorlukla karşı karşıyayız. Örneğin; ekonomik stres, iş kaybı, boşanma, bir eşin veya ebeveynin erken ölümü, acı verici ve rahatsız edici yaşam olayları, hayatımızı stres ve acıyla dolu hayal edilemez yollara yönlendirir. Koronavirüs de bu olaylardan biri haline geldi ve hayatımızın gidişatını beklenmedik yönde değiştirdi. Yeni bir hastalığı tecrübe edişimiz, buna karşı uyum ve önlemleri öğrenmemiz ve aylardır bu sürecin içinde olmamız, artık bu aylarda bizi pandemik olarak yorgunluğa itmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün geçen aylarda yayınladığı 27 ülkede yapılan araştırmada, insanların yüzde 60’ının pandemi yorgunluğu yaşadığı belirtildi.
Pandemik yorgunluk, COVID-19 salgınının neden olduğu tahribattır. Bunu yavaşlatmak için tüm kurallar ve düzenlemelere uymaya çalışırken tamamen yorgun ve bitkin düşmektir. Vakalar rekor sayılara ulaştığında, maskesiz insanlar görüldüğünde ya da daha fazla dışarı çıktığında ve sosyal mesafe kuralının çiğnendiğinde daha fazla bu yorgunluk yaşanmaktadır. Takılan maskeler artık ağır gelmekte, eski günleri özlemekte ve sosyal mesafe kuralına uymakta zorlanan kişilerin sayıları da her geçen gün artmaktadır. Bu süreçten en çok yorulanlar ise sağlık çalışanlarıdır. Salgının ilk başlarından itibaren büyük fedakarlıkla görevlerini gerçekleştiren sağlık çalışanlarımız herkes tarafından saygı ile karşılanmalıdır.
Kış aylarının gelmesiyle beraber salgında artış yaşanmakta ve kısıtlamalar tekrar artmaktadır. Buna rağmen insanlar sağlık güvenliği için önlemleri almakta zorlanmaktadır. Bunun sebebi kişilerin artık bu süreçte kendini korumakta zorlanmasıdır. Bu süreci ilk defa deneyimliyor olmamızdan dolayı, beyinlerimiz bu yorgunlukla başa çıkmak için donanımlı ya da hazır değildir. Bu süreçte kaygılarımız çoğalmakta ve stresimiz artmaktadır. Tehdide alıştıkça, bu seviyeler düşer ve kişiler kendini korumakta zorluk yaşamaktadır. Yaptığımız bu fedakarlıkların bitiş tarihinin belirsiz olması insanları da bu süreçte olumsuz etkilemektedir. Yorgunlukla mücadelenin tek yolu dayanıklılıktır. Rahatsızlık duyduğumuz şeyleri yapma iradesine sahip olmamız gerekir. Bunun asıl nedeni de hem kendimizi hem de sevdiklerimizi korumaktır.
Vücudumuzun ve beynimizin uyaranlara tepki vermesi, hayatta kalmamız için koruyucu, faydalı ve doğal bir yoldur. Pandemi bizi ilk etkilemeye başladığında, yoğun anksiyete, korku ve zorlayıcı davranış tepkilerimiz vardı. İnsanlar hijyen ürünlerini istiflemeye, her şeyi sterilize etmeye ve neredeyse sürekli bir panik ve uyarılma durumunda yaşamaya başlamıştı. Çevremizdeki insanların çoğu virüse yakalandı. Her gün binlerce insan ölüyordu. Korku gerçekti ve tehdit gözlerimizin önünde meyve vermeye başlıyordu. Aylarca bu aşırı uyarılma durumunda yaşadık. Kendi güvenliğimiz için ve herkesin güvenliği için buna mecburduk. Korkuyorduk, bunaldık ve kararsızdık. Şimdi ise yorulduk. Beynimiz ve vücudumuz yorgun. İnsanoğlunun bildiği tek yolla yani kaygıyla bu sürece alışıyoruz ve daha az endişeleniyoruz. “Pandemik yorgunluk” şu anda yaşadıklarımızın doğru bir tanımıdır, ancak yorgunluktan daha fazlasıdır.
Ancak, vakaların artmakta olduğunu ve pandeminin hala çok aktif olduğunu bilmelerine rağmen çevremizdeki bazı insanlar neden çabalarını gevşetiyor? Virüse yakalanma konusunda daha az endişeli olabileceğini düşünmeleri de ilginç bir tablo oluşturuyor. Kurallara, düzenlemelere uymaya devam etmek ve bu süre zarfında güvende kalmak için, beyinlerimizin ve bedenlerimizin şu anda doğal olarak yapmak istediklerine karşı savaşmalıyız.
Hem kendinize hem de başkalarına karşı nazik ve saygılı olmaya devam edin. Ne zaman ve nerede yapabiliyorsanız iyilik yapın. Yeni bilimsel önerilere açık olun. Güvenlik ve hijyen alışkanlığınızı rutin olarak uygulayın. Çocuklarınıza bu süreçte örnek olun. Beyinlerimiz ve bedenlerimiz direnç konusunda oldukça iyi olduğunu unutmayın. En önemlisi de lütfen maske takın. Sağlıkla kalın.