Anksiyete (kaygı) duygusunu herkes çok iyi tanımaktadır. Kaygısız bir insan yoktur ve çeşitli yaşantılarla bunu gündelik hayatında insanlar yaşamaktadır. Kimi bu duyguyu çok yoğun bir şekilde yaşarken, kimi de o anlık bu duyguyu yaşadığını bilir ve dehşet nöbetlerine kapılmadan hayatını sürdürebilir. Kaygılarımız bir sınav öncesinde, gece geç saatte telefon çalmasıyla, yanımızda kaza olmasıyla, bir patlamaya şahit olmamızla, en yakınımızdan haber alamadığımızda ve buna benzer diğer durumlarda kaygılanmaya başlarız. Kaygı bizim bir duygumuzdur ve kaygısız bir şekilde insanlar yaşayamaz. Bu kaygı duygusunu herkes farklı bir şekilde yaşamaktadır. Kaygı duygusunu çok yoğun şekilde yaşayan insanlar o esnada kötü durumlara odaklanır ve bedeninde olan tepkimelere ve duyumlara hastalık gözüyle bakar. Fiziksel ve psikolojik şikâyetler çoğu zaman birbirini etkilemektedir. Bedensel bir rahatsızlığı olan bir insanda ruhsal açıdan da rahatsızlığa eğilim vardır. Biri bozulduğundan diğeri de bozulmaktadır, iletişim çok güçlüdür. Yaşadığımız bu kaygılı dönemlerde odak noktamız psikolojik problemler değil, bedensel problemlerdir. Rahatsızlıkların gerçek nedenini ilk önce bedenimizde ararız.
Kaygıların insanlar tarafından bilinmeyen bazı belirtileri vardır. Sersemlik, bulanık görme, uyuşma, seyirme, kaslarda gerginlik, boğulma, nefesin kesilmesi, benekler görme, nefes darlığı, sıcak ve soğuk basması, gevşeyememe, kalp çarpıntısı, baygınlık, bacaklarda ve ellerde titreme gibi kaygının parçalarını çoğu insan bilmemektedir. Bedensel olarak duyumlar ortaya çıktığında, kişi o esnada bu durumun neden ortaya çıktığını anlayamaz ve bedensel bir rahatsızlığı olabileceği düşüncesiyle o andaki kaygı seviyesi panik atak düzeyine ulaşabilir.
Anksiyete esnasında kişinin temel amacı kendini ve organizmasını korumasıdır. Kaygı tehdit veya tehlikeye karşı bir tepkidir. Bu durumda ortaya çıkan psikolojik ve bedensel durumlar ya savaşır ya da tehlikeden kaçmaya yöneliktir. İnsanların %50’si negatif düşünceyi alır ve kaçma davranışına yönelir. İnsanların kaçmasındaki sebep de kendini korumasından dolayıdır ve normaldir. Kaygıların panik düzeyine ulaşmasında ise kişiler bedensel duyumlarından korkarlar. Bedensel duyumlardan korku duyar, panik olur ve kendi içine yönelerek ‘öleceğim, kalp krizi geçireceğim, çıldıracağım, kontrolümü kaybedeceğim’ gibi bir tehlike olduğu sonucuna varır.
Amerikan Psikiyatri Birliği’nin yayınladığı DSM-%5’e göre panik atak, o sırada ortaya çıkan çarpıntı, kalp hızının artması, terleme, titreme, boğuluyor gibi olma duyumu, soluğun tıkandığı duyumu, göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma, bulantı ya da karın ağrısı, baş dönmesi, ayakta duramama, sersemlik ya da bayılacak gibi olma duyumu, titreme ya da ateş basması duyumu, uyuşmalar, gerçek dışılık, denetimi yitirme ya da çıldırma korkusu, ölüm korkusu belirtilerinden en az dördünün bulunması halinde söz konusu olmaktadır. Panik atakların sıklığı kişiden kişiye değişmektedir. Kişilerde beklenmedik zamanda aniden ortaya çıkar ve yaşadıklarında sık sık acil servise başvururlar. Hastanede yapılan tetkiklerden ve farklı servislerde olunan muayenelerden sonra her şeyin normal olduğu anlaşılır. Bu durumda fiziksel bir rahatsızlığının olmadığını kişiler çoğunlukla reddeder.
Günümüzde 13-18 yaşlarındaki her üç gençten biri, anksiyete (kaygı) bozukluğu yaşamaktadır. Toplum içinde 100 kişiden 3-4’ü bu rahatsızlığı geçirmiş ya da bu rahatsızlığı yaşamaya devam etmektedir. Kadınlarda erkeklere oranla 2-3 kat daha fazla görülmektedir. Genellikle 20-35 yaşları arasında başlamaktadır.
Panik atak tedavisi mümkün olan bir rahatsızlıktır ve bilimsel olarak kanıtlanmış iki türlü tedavisinden birisi ilaç tedavisi, diğeri ise bilişsel davranışçı terapidir (BDT). BDT, rahatsızlığın tedavisinde bilişsel yeniden yapılandırma, gevşeme egzersizi ve maruz bırakma ile kombine edilmiştir. Yapılandırılmış olan terapilerde, danışan alıştırma ödevleri ile desteklenmektedir. İlaç tedavisi ve BDT’ye birlikte devam edilirse en iyi sonuç alınmaktadır. Unutulmamalıdır ki, panik atak bir hastalık değildir. Böyle bir durum yaşıyorsanız bir uzmana başvurmalısınız.