Geçtiğimiz hafta sonu yapılan Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nın Temel Yeterlilik Testi (TYT)’ne 2 milyon 446 bin 51 aday, Alan Yeterlilik Testleri (AYT)’ne 1 milyon 985 bin 689 aday ve Yabancı Dil Testi’ne ise 134 bin 323 aday başvuru yaptı. Milyonlarca gencin kendilerine iyi bir gelecek inşa etmek amacıyla girdikleri bu sınavda, aileleri de onlarla beraber sınava girdiler. Uzun bir sınava hazırlık maratonunda çocuklarıyla birlikte sevindiler, üzüldüler, kaygılandılar, fedakarlıkta bulundular ve motive olup hedefler belirlediler.
Sınavdan sonra artık yeni bir dönem başladı. Sınav öncesinde oluşan kaygı, sınav sonrasında da hem ailede hem de çocuklarında devam etmektedir.
Çocuklarının geleceği konusunda endişe duymak en doğal anne-baba duygusudur. Ebeveynlerden biri veya her ikisinin de sınav sonucuna karşı olumsuz tutumu, çocuklarının da negatif duygular geliştirmesine yol açmaktadır.
Sınav sonrası bazı aile tutumları hem aile ile çocuk arasındaki ilişkiyi, hem de çocukların davranışlarını etkilemektedir. Çocuklarının geleceği konusunda aşırı kaygı duyan ve bu kaygılarını çocuğuna fazlasıyla yansıtan aile, kaygılı aile modelidir. Kaygı bulaşıcıdır ve kaygı düzeyi olması gerektiği kadar çocuğa yansıtılmalıdır.
‘Sınavın nasıl geçti?’ sorusunun yerine, ‘yanlışların doğrularından çok mu?, kaç yanlışın var?, kazanamayacaksın değil mi?, arkadaşın kaç doğru yapmış?, kaç arkadaşın seni geçti?’ sorularını soran ve her davranışını sorgulayan aile, sorgulayan ve yargılayan aile modelidir. Bu davranışlar çocukların baskı altında yaşamasına ve özgüven eksikliğinin oluşmasına sebeptir.
Ailelerin, çocuklarının hangi mesleği seçeceğini ve tüm yaşamını belirleyici planlar yapması müdahaleci aile modeline örnektir. Aileler, sınav sonrasındaki süreçte çocuklarının fikirlerini beraber tartışmalı ve planlamalıdır.
Ailenin düşüncesi çocuklar üzerinde çok etkilidir. Öğretmen olmak isteyen bir çocuğa, ailesi baskıyla hukuk okutmak istemesi çocukta mutsuz bir yaşam oluşturabilir. İleriki yaşantısında sorumluluk alma bilinci zarar görebilir.
Sınav sonrası beklentilerinin karşılanmadığını düşünen aileler çocuklarına; ‘sana hiçbir iş yaptırmadık, hazırlık döneminde hiçbir şeyini eksik etmedik, yemeğini suyunu ayağına getirdik, özel dersler aldırdık’ gibi söylemleri hem kendilerini hem de çocuklarını strese sokacaktır.
Bazı gerçeklerin aileler de çocukları da farkına varmalıdır. Sınavlar her zaman vardır. Çocukların zihinsel kapasitesini ve yeteneklerini değiştiremezsiniz. Sınavı bir amaç olarak değil, araç olarak görmelisiniz. Sınav sonucundan ziyade tercih dönemine odaklanmanız doğru olacaktır. Başarı ya da başarısızlık kavramının değişebilir olduğu kabul edilmelidir.
Anne, baba ve çocuklarının aralarındaki iletişimde olumsuz durumlar yaşanmaması için çocuklarına nasıl davranmaları gerektiğini iyi bilmeleri gerekmektedir.
Aileler, çocuklarının sınavları nasıl geçerse geçsin onları takdir etmelidir. Çocuklarıyla konuşarak sınav sonrası tercihlerine alternatifler sunmalıdır. Sınav sonuçları gelmeden ihtimaller ve seçenekler üzerine konuşmak çok yararlı olmayacaktır. Kısa süreli tatile çıkmak, aile ziyaretleri ve dinlenmek stresi uzaklaştıracaktır. Sınavlar geçicidir ama sonuçları, çocuğunuzla ilişkilerinizi kalıcı olarak etkileyebilir. Samimi ve sınav sonucuna karşı hazırlıklı olmalısınız.
Gelecekleriyle ilgili karamsar olmak, onların dalgalanan ruh haline daha olumsuz yansımaktadır. Sonuç ne olursa olsun onları sevdiğinizi ve sevmeye de devam edeceğinizi belirtin. Bu sınavın hayatlarını inşa etme konusunda tek şansları olmadığını bilin.
Bütün uyguladığınız olumlu tutumlara rağmen beklentiler gerçekleşmeyebilir. Aile, olumlu tutumlara devam etmelidir. Çocuklar üzerinde yaptırımlara, özellikle de şiddete kesinlikle başvurulmamalıdır. Hatalardan ve eksikliklerden ders çıkararak seneye tekrar gireceği bu sınavda başarılı olabileceğini unutmayın.